Ticker

6/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

Nietzsche Tanrı'yı Neden Öldürdü!/Gürgün Karaman

Tanrıyı öldürmeye cesaret etmek, delirmeyi göze almaktır. Çünkü Tanrı, aklın sınırındadır ve sınırdan an be an akla nüfuz eder. Bu nedenleTanrı'nın ölümü, aklın ölümüdür. 

Ve bihi nestein...

Tanrı öldü, hükmüyle birlikte sorulması gereken birkaç temel soru var: Nietzsche Tanrıyı neden öldürdü? Nietzsche hangi Tanrı'yı öldürdü? Nietzsche'ye kadar Tanrı'nın karakteri neydi? Nietzsche öncesi Tanrı ne suç işledi de suikasta uğradı? Nietzsche sonrası Tanrı'ya ne oldu? 

İnsanlığı etkileyen büyük anlatıların ve bu anlatıların süzülmüş hali olan sözlerin geniş bir arka planı olduğu kadar aynı zamanda geniş bir alanda da çıktısı oluşur. Tanrı'nın ölümünün ilanı sonrası "Tanrı öldü!" yargısı tüm insanlığın da büyük bir anlatısı oldu. Felsefe/düşünce tarihinde üretilen hiçbir aforizma belki de "Tanrı öldü!" aforizması kadar büyük ses getirmedi. Bu söz öyle bir etki yarattı ki bu sözün etkisinde kalanlar Tanrı’nın yasını tutmaya dahi vakit bulamadılar. Bu söze ve bu sözün düşünürü olan Nietzsche'ye kimileri büyük bir hayranlık duydu, kimileri de nefret kustu. Ama şu bir hakikat ki, hayranlık duyanlar daha büyük bir çoğunluktaydı. Aslında hayranlık duyanlar Tanrı’nın ölümüne dünden razı olan fakat bunu göze alamayanlardı.

Nietzsche, farkında olsun ya da olmasın,  aslında bu ilanıyla sahte bir kutsalın yeryüzünden sürgün edilmesine büyük bir hizmette bulundu. Seküler kapitalizmin, yani tefeci-bezirgân Yahudi mantığının isteği de tam olarak buydu aslında. Burada bir çelişki görünüyor olsa da bu metnin ilerleyen satırları bunu açığa vuracaktır. Bu sahte kutsalın sürgünü sonucunda Goyim olanların yani Yahudi olmayıp Yahudilere hizmetkâr olsun diye Yahudi faşist tanrısı Yahve tarafından yaratıldığına inanılan diğer insanların, kutsaldan düşürülerek Yahudilere hizmet edecek şekilde evrilmesi gerekiyordu. Yani Yahudi dışındakilerin Goyim olma vazifelerini bi-hakkın yerine getirmeleri…

Yahudileri tarih boyunca faşist gettolarında koruyan şey onların kutsala dair ve aynı zamanda kutsalla sürekli kavgalı olmaları şeklindeki lanetli bir diyalektik idi. Marx, Bu lanetli diyalektiği  "Yahudi Sorunu" adlı küçük eserinde aşmaya çalıştı ama ırkçı Yahudi teolojisi buna kulak kabartacak kadar müsamahalı değildi. Aynı eleştiriyi Ludwig Feuerbach "Hıristiyanlığın Özü" adlı eserinde Hıristiyanlık için yaptı.  Bu iki düşünür de Tanrıyı eleştirel bir analizden geçirmelerine rağmen ona suikast yapamadılar. Nietzsche,  delirme pahasına bu riski aldı ve Tanrı'nın ölümünün en radikal bedelini de kendisi ödedi. Tanrı'nın ölümü ilan edilince her şeyin mubah olmasıyla beraber bu işten en kârlı çıkanlar Yahudiler oldu. Ama bu kâr, Nietzsche sonrası Hitler tarafından Yahudilerin kursağında bırakıldı. 


Tanrı'nın ölümünden bu yana filozoflar, felsefeciler, edebiyatçılar, psikologlar, ideologlar vs. hepsi de Tanrı’ya yapılan bu suikastın kaymağını yediler. Nietzsche'nin Tanrı'yı neden öldürdüğünü de kem kümlerle geçiştirdiler. Çünkü Tanrı'nın taziye yemeği bir hayli fazlaydı. Bu büyük suikastı Gianni  Vattimo'ya sorduğunuzda Tanrı,  Katolik kilisesinin bir hikâyesiydi. Ya da Tanrı'nın ölümüyle sonuçlanan Nietzsche'nin suikastı de bir hikâyeydi sadece.  G. Agamben'e sorsanız Tanrı ölmedi,  paraya çevrildi. Zaten Yahudi zihniyetinin temel karakteristiği de buydu ve Tanrı'yı dahi paraya çevirmekten bir an bile olsun geri durmazdı. Gilad Atzmon bunu "Yahudi, sokakta goyimi kandırır, evde de Tanrısına yalan söyler." şeklinde özetler. 

Tanrı ölmedi,  çünkü hala gramere inanıyoruz.

Tanrı ölmedi, paraya çevrildi.

Tanrı'yı öldüremezseniz çünkü Tanrı'dan daha iyi bir şey veremezsiniz.

Tanrı öldü ama hayaleti hala etrafımızda dolaşıyor.

Meseleyi G. Deleuze'a sorsanız Tanrı öldürülemez, dolayısıyla öldürülmedi. Çünkü Tanrı'yı öldürünce Tanrı'dan daha iyi bir  şey veremeyiz. J. Derrida'ya sorsanız - ki Derrida da bir Yahudi'dir- Tanrı ölmedi,  çünkü hala grameri var ortada ve biz bu gramere inanıyoruz.  Bu örnekleri Batı felsefe ve düşünce geleneğinde çoğaltmak mümkündür. Ama hakikat şu ki insanlık tarihinde Tanrı'yı öldürmeye cesaret edebilmiş tek bir kişi bile yoktur,  Nietzsche hariç! Hem de delirme pahasına!  Tanrıyı öldürmeye cesaret etmek, delirmeyi göze almaktır. Çünkü Tanrı, aklın sınırındadır ve sınırdan an be an akla nüfuz eder. Bu açıdan Tanrı'nın ölümü, aklın ölümüdür. 

Nietzsche'nin bu cesareti nereden aldığını da daha sonra Hitler'in safında yer alan faşist bir filozof olan Martin Heidegger açıklayacaktır ama örtük ve çalıntı bir felsefe ile. Heidegger bu meseleyi doğrudan Nietzsche üzerinden değil de bir felsefi düşünce olarak "Varlık ve Zaman, Metafizik Nedir, Düşünmek Ne Demektir vb." eserlerinde ele alır.  Meselenin felsefi arka planı Batı düşünce geleneği ile ilgilidir ve  Heidegger asıl olarak "Metafizik Nedir?" adlı eserinde bu meseleyi bir soruyla ele alır. "Biz Batı" der Heidegger "Varlığı ve varlık sorusunu unuttuk." Bay Heidegger'e "Bu varlık unutuşa sebep olan nedir?" diye sorsanız cevap alamayacaksınız! Çünkü Heidegger'in Alman kibri ve faşist tutumu buna izin vermeyecektir. Ama Nietzsche cesurdur. Ve size işin aslını mertçe haykıracaktır Deccal'de

Nietzsche Deccal'de tüm Batı değerlerini yeniden bir değerlendirmeye tabi tutar. Tabi sadece Deccal'de değil, diğer tüm eserlerinde de bunu yapar. Kısaca -Nietzsche'ye göre olsa da hakikat de budur- Batı metafizik geleneği arızalarla doludur.  Tanrı, gemisi çoktan batmış bu metafizik gemisinin kalıntılarından geriye kalan bir kütüktür. Maksimum arıza yine Nietzsche'nin tespitiyle ve onun ağzından dökülür "Batı, Kudüs'te çarmıha gerdiği İsa'yı Roma'da  Tanrı yapmıştır." Kudüs'teki İsa, bir Ben-i İsrail peygamberidir. Tevhid inancının elçisidir. Üstünlükçü faşizmi karakter haline getirmiş Yahudi kibri, bu tevhidi kabul etmeyerek tarih boyunca Tanrı'yla ve onun elçileriyle kavga etmiştir. (Bu kavganın modern psiko-edebiyatın büyük bir düşünürü ve aynı zamanda Yahudi olan Stefan Zweig (öl. 1942) “Gömülü Şamdan” adlı eserinde enfes bir tarihsel psikolojiyle anlatır.) Neden hem kabul hem kavga diye soracak olursanız cevabı çok basit olan şu hakikattir: Yahudi sadece kendi üstünlükçü faşizmine hizmet edecek bir Tanrı'yı kabul eder.

Diğer taraftan Kudüs'te çarmıha gerilen İsa'nın Roma'da Tanrı yapılması da kaçınılmazdı. Çünkü kadim Roma'nın Tanrıları paganizme dayanıyordu ve İsa'nın davet ettiği tek Tanrı karşısında tutunabilmeleri mümkün değildi. Fakat Roma'nın da faşizminin, Yahudi faşizminden geri kalır yanı yoktu. "Bütün yollar Roma'ya çıkar. Ve insan dediğin sadece Romalıdır."  Hülasa-i kelam, Yahudi faşizmi ile Roma faşizmi arasında bir fark yoktu.  İsa'nın bu iki faşist teoloji tarafından tahrif edilmesi kaçınılmaz olarak tezahür etti. Diğer taraftan Yahudi Tanrı'sını üçleyen bir Roma, Yahudiler tarafından dünyevi rantları için meşru görülürken bir diğer taraftan da tek olan milli Tanrılarının çarmıha gerilmesini içlerine bir türlü sindiremediler. Aslında İsa'nın Roma'da Tanrı yapılması Yahudiler için büyük bir kazançtı, bu yolla Roma'ya/Avrupa’ya nüfuz edebildiler.  Ama içten içe de Roma tarafından çarmıha gerilen İsa'nın Tanrı yapılmasını bir türlü içlerine sindiremediler.  Çünkü Tanrı bu durumda sadece Ben-i İsrail'in tanrısı olarak kalamıyordu. Burada Yahudi öfkesi ile Yahudi talancılığı lanetli bir diyalektik olarak daima var oldu. Büyük ihtimalle Nietzsche bu lanetli öfkenin ve faşist teolojinin farkındaydı. Bu bağlamda, bir dahi olarak kabul edilen Nietzsche'nin öldürdüğü Tanrı, Kudüs'te çarmıha gerilip Roma'da Tanrı yapılan İsa'dır ve teolojik arkeoloji bize bu Tanrı'nın Yahve olduğunu fısıldayacaktır. 

Nietzsche gibi bir düşünce kartalının faşist Yahudi tanrısı ve pagan Roma’nın paganizminin sentezi olan bir tanrıyı kabul etmesi beklenemez. Birinin tanrısı hem üç hem birdir, aynı zamanda cennetten toprak  satan tapu sicil müdürleri var. Diğerinin tanrısı da Arz-ı Mev'ud için faşist olan bir Tanrı. En büyük mahareti de Arz-ı Mev'ud için bir tapu sicil müdürü olmak olan Yahve! Nietzsche çaresiz kaldı. Bu Tanrıları öldürmekten başka çaresi yoktu. Nietzsche, üzerine boca edilen bu Tanrıları öldürüp kiliseyi ve havrayı  da onların mezarı yaptı. Tabi bu suikastta Tanrı'nın ölümünün yarattığı travmayı en ağır yaşayan da Nietzsche'nin kendisi oldu. Bu suikasttan sonra Nietzsche'nin arayışı bitmedi. Doğuya koştu. Zerdüşt'ü dağdan indirdi. Deccal'de İslam'la yürekten barıştı ve bu yönüyle belki de yitip giden çileli bir delirmiş derviş oldu. Ama Nietzsche için vakit çok geçti. 

Nietzsche Sonrası Tanrı'ya ne oldu? Tanrı Yahve Arz-ı Mev'ud için sinsi faşistliğine devam etti. Ve haliyle meftun olduğu Arz-ı Mev'ud uğruna ağır bir bedel daha ödetti!  Tıpkı İsrailoğullarına tarihte ödettiği bedeller gibi. Ama bu seferki bedelin karşılığı çok kârlı oldu Yahudi tefeciliği için. Her ne kadar Yahudiler Hitler tarafından soykırıma maruz kaldıysa da aslında bu soykırımın -Nietzsche bağlamında- birçok çıktısı vardır: Kudüs'te çarmıha gerilen İsa yani Yahve, tapu sicil müdürlüğü yapacağı topraklara geri döndü. Diğer taraftan tapunun güvenliği için başka halkları çarmıha germesi gerekiyordu. Tüm bu hengâmede Nietzsche'nin feryadı, mücadelesi ve arayışı Deccal'in sonunda İslam'la hasbi bir buluşmaya vesile oldu. Roma'nın faşist teolojisine karşı "İslam'la barışın ve dost olun,  Roma'yla kılıçla savaşın!" diye haykırdı.

Hakikatte Nietzsche, Tanrı'nın güzel bir dostuydu.  Nietzsche'ye taziyelerini sunmaya giden filozofların, felsefecilerin, edebiyatçıların, sanatçıların vs. çoğu da gerek Tanrı'nın ölümünden geriye kalan taziye yemeğinin peşine düştüler gerekse de Nietzsche'den geriye kalan felsefe sofrasını talan etmek için taziyelerini sundular. Tanrı'dan ve Nietzsche'den sonraki bu yağma en çok da Yahve'nin işine yaradı. İsa, Kudüs'e geri döndü ama faşist bir Yahve olarak, Nietzsche'nin tanrısı olarak değil! Belki de Nietzsche'nin öldürdüğü Tanrı Kudüs'te yeniden dirildi. Ama antik Yunandan Roma'ya geçen Olimpos Dağı'nın kan revan içindeki kavgacı savaşçı Tanrı'sı olarak! Kudüs'te çarmıha gerilip Roma'da Tanrı yapılan İsa'nın/Yahve'nin Kudüs'e geri dönüşü Yahudiler için büyük bir zafer aslında. Böylece Yahudiler Roma'dan da intikam alıp lanetli diyalektiği aşmış oldular. Neydi o lanetli diyalektik? Tanrısını çarmıha geren Roma'ya öfke duyan ama aynı zamanda çarmıhın getirisine meftun! Çarmıhın en büyük getirisi de kurulan İsrail devleti oldu. Bu açıdan Yahve'ye tapuyu veren Batı, Yahudileşmiş; Yahudiler ise emellerine ulaşmış oldu. Bu lanetli diyalektikte geriye kalan faşist bir Tanrı yaşasa ne yaşamasa ne? Bu diyalektikte Tanrı'nın ölümü de hayatta oluşu da aynı kapıya çıkmakta: lanetullahi aleyh!


*Dip Açıklama: Bu metin felsefi açıdan kaleme alındığından metinde Allah esması kullanılmamıştır. Buradaki tanrı da Allah ile eş anlamlı bir isim değildir.



Yorum Gönder

1 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement