Ticker

6/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

Müfid Yüksel'e Açık Mektup: Bir Çağrı ve Entelektüel Misilleme

Okunma sayısı:

 Müfid Yüksel'e Açık Mektup: Bir Çağrı ve Entelektüel Misilleme

Gürgün Karaman

Sayın Müfid Yüksel,

Öncelikle size değer veren, değerinizin bu toplumda yeterince anlaşılmadığının ve takdir edilmediğinin farkında olan bir kardeşiniz olarak sizi selamların en insani, en güzeli, en erdemli ve  en ahlaki olanı Allah'ın selamı ile selamlıyorum.

Bu açık mektup temelde üç katmandan oluşmaktadır. Bu katmanların ilki her şeyden önce hakkaniyetli olmanız açısından asgari düzeyde insani ve vicdani bir davettir.  İkincisi bu mektup, "İran'cı" olmayan bir çağrıdır. Üçüncüsü, asgari insani erdemler, asgari komşuluk hukuku ve asgari İslami bir bağlamda hem entelektüel bir misilleme hem de misliyle mukabele çerçevesinde bir cevaptır. Bu katmanlara İslami ve mezhebi referansları da yükleyerek dördüncü bir katman daha eklemek isterdim. Bunu da siz belirleyeceksiniz, şimdilik bu katman hakkında bir şey yazmayacağım. 

Sayın Yüksel, 

Gerek uluslararası ilişkilerde gerekse toplumsal olaylarda toplumsal vicdanı ve ahlaki sorumluluğu asgari düzeyde diri tutmak her aydının, entelektüelin, alimin, akademisyenin, yazarın vs. görevi olmak zorundadır ve bunun dini, mezhebi, etnik aidiyetler dışında en hasbi ve en insani bir duruş olduğuna inanıyorum. Herhangi bir çatışma ortamında çatışan taraflar cihetinden bir insanın haksızlığa uğradığı bir durumda sessiz kalmak bile sorunluyken, mağduru suçlamak failin fiiline açık bir destek ve adaleti çarpıtmak anlamına gelir. Bu tür tavırlar hem bireysel hem toplumsal vicdanı zedeler. Bu yaklaşımlar, eylem ve söylemler sadece toplumsal vicdanı zedelemekle, yaralamakla kalmaz aynı zamanda bireysel ve toplumsal ahlakı da aşındırır, bireysel ve toplumsal umut yitimlerine sebep olur.  Mağdur (İran) ve fail (Siyonist Benî İsrail) arasındaki çatışmada mağdurun aleyhine olacak şekilde mağdurun eski defterlerini karıştırıp, yeni baskı defterleri de entelektüel bir parantezin içine alıp vakıada bunları konuşmanın failin lehine olduğu ehli vicdanda ve pozitif hukukta cari olan bir durumdur. Burada mağdurun içinde bulunduğu durumun izalesi gerekirken failin saldırganlığına hizmet edecek ve saldırganı gerek açık gerekse örtük bir şekilde destekleyecek söylem ve eylemlerin ahlaki bir gerekçesi olamaz. Bu mağdur, geçmişte yanlış yapmış olsa dahi bu böyledir. Öncelikle asgari düzlemde bile olsa mağdurun mağduriyetinin safında olmak gerekir ve diğer taraftan mağduru daha da mağdur bir pozisyona itecek söylem ve eylemlerin doğru olmadığına inanıyorum. 

Sayın Yüksel, 

Hiçbir dini, mezhebi, etnik ve ideolojik referansa başvurmadan ve bunlara dair hiçbir kaygı gütmeden salt insan oluşumuz hasebiyle kapı komşumuz (İran) mağdur iken faile hizmet edecek bir söylem ve eylem insani komşuluk hukukuyla çelişir, komşumuzla büyük sorunlarımız olsa dahi... 

Pozitif modern hukukta dahi deliller mağdurun lehine yorumlanır. Çatışma ortamında cezalandırılması gereken mağdur değil faildir. Velev ki mağduru cezalandırsak dahi gerek İslam Hukuku'nda gerekse cari modern hukukta verilecek olan cezanın temel amacı ıslahtır. Bu bağlamda, mağdur-fail çatışmasında bırakın sessiz kalmanın dahi ahlaki bir sorun olmasını, mağdura itibar suikasti yapmak failin sıktığı kurşundan daha yaralayıcı ve yok edicidir. Bir insanın, bir toplumun itibar kaybı onun ölümünden daha beterdir. Dolayısıyla sizin bu çatışmaların ortamında suçlayıcı ve cezalandırıcı tavrınız ıslah edici nitelikte değildir. 

Bütün konuşmalarınızda (özellikle twetter/X odalarında) İran'a itibar suikasti yapıyorsunuz.Kendi açtığınız odalarda da İran'a açıkça düşmanlık ve itibar suikasti yapan sözüm ona kimi yazarlarla ve etkin isimlerle İran'ın mezhebi anlayışını, Ortadoğudaki ve özellikle Suriye'deki politikalarını merkeze alarak eleştiri değil itibar suikasti yapıyorsunuz. İran'ın Suriye'deki politikalarını en sert bir şekilde eleştiren birisiyim. Bunun bilinmesini isterim. 

Sayın Yüksel, 

Siz İslam kültür ve medeniyetinin birikimine sahip olan ender insanlardan birisiniz. (Bunun kıymetinin farkında olan birisi olduğumu bilmenizi isterim.) İran Havzası, İslam kültür medeniyetinin en nadide topraklarından biridir.  Bu topraklar Baba Tahir Uryan, İbn-i Sina, Nasireddin Tusi,  Hafız-ı Şirazi,  Sâdi, Molla Sadra, Celaleddin Devvani,  İmam Gazali, Abdulkadir Geylani vb. binlerce nadir düşünürü,  filozofu, bilim insanını, alim ve arifi bağrından çıkardı. Bugün için siz mağdur olan bu toprakların emperyal savaş makinesine maruz kaldığını bile bile mağdurun itibarına suikast yapmaktasınız. Bu kadar bilgi birikime sahip sizin gibi bir insanın bunu neden yaptığını aklım alıyor: Sizin buradaki temel kaygınızın çok büyük oranda Ehl-i Sünnet'e olan katı bağlılığınızdan kaynaklandığını anlayacak kadar eleştirel bir akla ve birikime sahibim. Bu tutumunuza bir noktaya kadar saygı duyarım. Ama tutumunuz asgari ahlaki komşuluk ilişkisinin ötesine geçerek bu nadide toprakların birikiminin akıbetini dahi görmeyi engellemektedir.  Oysaki İran havzasında Sünni birikim kadar Şii birikim vardır ve hatta fazlası... Sadece bir örnek vermek istiyorum,  İslam felsefe geleneğinde üç büyük felsefi akımın sonuncusu olan Hikmet'ül Mütealiye'nin (Aşkın Felsefe) kurucusu Şii biri olan Molla Sadra'dır. Ama ehli sünnetin kalesi olan Sünni Osmanlı'nın 600 yıllık hakimiyetinde tek bir felsefi sistem ortaya çıkmamıştır. Burada mağdur olan toprağa asgari hassasiyet göstermenizi aynı zamanda sahip olduğunuz mezhebi görüşe de bir vefa ve sadakatin gereği olmalı değil mi? Tus şehrinde bulunan İmam Gazali'nin,  Meşhed'deki İmam Rıza'nın kabri bombalandığında eminim ki bizlerden daha fazla üzülecek olan sizsiniz. Ama mezhebi aidiyetinize olan ağır bağlılığınızın bunun önüne geçtiğini görüyorum.  Bu öne geçme meselesinden dolayı aşağıdaki soruları takdirinize sunuyorum.

Buradaki soruları asla dini, mezhebi, ideolojik ve etnik bir motivasyonla değil, sadece ve sadece insan oluşumdan dolayı soruyorum. Bunu başarabilecek asgari insani erdem ve vicdanımla yapıyorum. 

Bu minvalden hareketle sizden aşağıdaki soruları cevaplamanızı bekliyorum. Sadece sorulara cevap yazmanızı talep ediyorum.  Nesnellik bunu gerektirir. 

Katil/Soykırımcı İsrail'in İran'a saldırmasından bu yana bu konuyla ilgili yaptığınız bütün konuşmalarınızda İran'ın gerek tarihsel gerekse güncel yanlışlarını maksimum düzeyde konuşuyorsunuz. Sadece bu bağlamda:

1. Bu coğrafyada günahsız bir iktidar gösterebilir misiniz? Siz bu coğrafyada bana günahsız bir iktidar gösterin ben de size Şia'nın günahlarıni ve İran İslam Cumhuriyeti'nin zulümlerini ıspatlayayım.

2. Komşusu dövülürken ona itibar suikasti yapmak, döveni alkışlamak ahlaki midir değil midir?

3. Mağduru yalnız bırakmak için ona itibar suikasti yapmak faille suç ortaklığı değil midir? (Bu soruda saldırıyı yapan ve nükleer silahlara sahip olup saldıran İsrail ve mağdur İran'dir. Bunu lütfen dikkate almanızı istirham ediyorum.)

4. İran'ın nüfusu 100 milyon civarında. İçinde milyonlarca anne, baba, çocuk, genç ve yaşlı var. İran'daki iktidarın günahlarını konuşurken  mağdur konumunda olan bu sivil halka karşı failin safında yer almanın sizin açınızdan mezhebi ve dini bir ilkesi var mı?

5. Kur'an'da "Ehli Sünnet Çatısı altındaki Dört Hak Mezhep'e" dair açık bir nas var mı? (Kur'an'da Dört Hak Mezhep" terkibinin olup olmadığını açıklayın lütfen)

6. Sünni yorumun da en büyük düşünürlerini bağrından çıkaran bu havzaya maksimum düzeyde itibar suikasti yapmakla bu suikastin Siyonist İsrail'in saldırısından daha tehlikeli olduğunu düşünüyor musunuz?Evet-hayır tercihinizde gerekçeleriniz nelerdir?

7. Tüm bu yaklaşım,  tutum, durum,  duruş,  eylem ve söylemlerinizle ağır düzeyde İran karşıtlığı yapan Fatih Altaylı, Celal Şengör, Altay Cem Meriç,  Abdulkadir Şen, Ahmet Şimşirgil, Yusuf Kaplan vb. İran karşıtları ile aynı kavşakta buluştuğunuza inanıyor musunuz? (Bu kavşak İran karşıtlığı ve açık bir Şii düşmanlığı kavşağıdır,  bunu bilseniz de bilmeseniz, kabul etsenizde etmenseniz de yine de hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum.)

8. Mağduru yalnız bırakmak, failin suçlarına ortak olmak mıdır değil midir? (Çünkü sizin tüm söyşemşeriniz İran'ı yalnızlaştırma üzerinedir.)

9. Mağduru yalnız bırakmanın faili desteklemek anlamına geldiğinin en azından ahlaki olarak doğru olup olmadığına dair düşünceniz nedir?

10. Mağdur-fail çatışmasında mağdura itibar suikastı, insan onuruna ve hakikate ihanet midir değil midir? 

Sizi fazla yormadan şimdilik sadece bu on soruyla yetinerek cevaplarınızı bekliyorum. Başta da belirttiğim gibi bu yazı hem bir hakkaniyete dair hem bir çağrı ve hem de entelektüel misillemedir. Entellektüel misillemeyi dördüncü katman olarak başka bir yazıda ele alacağımı bilmenizi isterim.

Selam ve saygılarımla. 

Gürgün Karaman

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement