![]() |
Gürgün Karaman |
Bir önceki makalemizde konuya bir giriş yapmıştık. Bu makalede “Kendine Şahit Bir Nur”un ontolojik kavrayışını biraz daha derinleştirip berraklaştıracağız.
Hepimiz sabah uyanır, en temel ihtiyaçlarımızı giderir ve güne öyle başlarız.
Gündelik koşuşturmacanın peşine düşer ve çoğu zaman kendimize dair idrak
olmadan adeta biyolojik bir makine gibi akşamı ederiz. Hele hele modern
dünyada… Ali Şeriati’nin “Serbest piyasa ve kapitalist sistem öyledir ki herkes
sabahtan akşama kadar köpek gibi koşturmak, akşamdan sabaha kadar da parayı
rüyasında görmek zorundadır…” der. Sorulması gereken temel soru şudur: Modern
dünyanın kapitalist çarkında insanın kendi hakikatine dair idraki var mıdır?
Buradaki idrak “Ben kimim? Benim hakikatim nedir?” sorularıdır. Bu sorular da
başka sorulara kaynaklık eder. “Hakikatimi biliyorsam yaşamın anlam ve amacı
nedir?” Neden bu soruları sorarız? Çünkü öleceğimizi bile bile yaşamayı göze
alan tek varlığız da ondan.
Marksist literatürün en nadide
eserlerinden olan Ateşi Çalmak romanında (Galina Serebryakova) şöyle bir tasvir
yapar “Mister Sones ‘İnsan neden ibarettir?’ sorusuna yine kendisi cevap verir:
“Bilim adamlarının kısa bir süre önce yaptıkları hesaplamaya göre günümüzde
ortalama bir İngiliz şunlardan oluşuyor: On galon su, yedi kalıp sabun
yapabilecek kadar yağ, dokuz bin kalem ucuna yetecek kadar kömür, orta
büyüklükte bir çivi yapabilecek kadar demir, küçük bir kümesi badana
yapabilecek kadar kireç, çok az miktarda magnezyum ve bir köpeği pirelerden
kurtaracak kadar kükürt. İddiaya girerim ki, bütün bu maddeleri pazardan, beş
şiline satın alabilirsiniz. İşte insanın fiyatı!” Burada artık “ben idrakinden”
düşürülen insanın hakikati ve değeri değil, fiyatı vardır. İnsan bedenini dahi
kapitale çeviren modern insan, insanlık hakikatinin tüm tecrübesini adeta yerle
yeksan etmiştir. Peki, insanın kendine dair en temel tecrübesi nedir? Cevap
gayet basit: Bir aynaya bakmadan, bir başkasının onayına ihtiyaç duymadan “ben
buradayım” diyebilmemiz… İşte Sühreverdî’nin (ö. 1191) İşrâkî hikmetinde
benlik, tam da bu ilk ve yalın açıklıkla anlaşılır: kendi kendine zâhir/apaçık
olan, yani kendine şahit bir nur. Biz burada meseleyi felsefenin teknik diline
boğmadan, Sühreverdî’nin bu güçlü fikrini gündelik hayatla da temas ettirerek
açmaya gayret edeceğiz. Şunu da belirtelim, Sühreverdî’nin Türkçe’de olmayan
bazı eserleri tarafımızca çevrilmiş olup henüz yayınlanmamıştır. Yayınlanmayan
bu çevirilerimizden de birkaç referans alacağız.
Sühreverdî’nin “nefs/benlik” felsefesini en geniş anlattığı eserler Yezdan Şinaht (Tanrı Bilgisi/marifetullah), Lemahât (Felsefî Parıltılar) ve Pertevnâme’dir (Felsefi ve Metafizik İncelemeler). İşrâki Felsefe’nin temel eseri olan Hikmetü’l İşrâk ve diğer eserlerinde de bu konudan söz eder ama en önemli açılımları aktardığımız üç eserde yapar. [Burada Sühreverdî’nin hakkını teslim etme babında bir şeyi daha vurgulayalım: Sühreverdî, nefs/benlik konusunda o kadar yetkin bir filozoftur ki İşrâki Felsefe'nin tarihteki en büyük yorumcusu olan Şemseddin Şehrezûrî "Şeyh kadar bu meseleyi ele alan biri tarihte yoktur." der. Gerçekten de öyledir. Burada saydığımız üç eserin de çevirisi tarafımızca tamamlanmış olup kısa süre içinde yayınlanacaktır ve umudumuz odur ki bu yayınlar da bunun ispatı olacaktır.]
Sühreverdî, Yezdan Şinaht
eserinde, bizim şerhimizle şöyle der “Benlik, ‘ben varım’ demeden önce ‘hazır’
ve ‘orada’dır; duygular, yönelişler ve düşünceler birer ‘nur/ışık derecesi’ ve
‘nur/ışık yönü’dür.” Sühreverdî’ye göre
varlık —en tepedeki Nûru’l-Envâr (Nurların Nuru) dâhil— derece derece aydınlık
olarak kavranır. Karanlık, nurun yokluğu veya perdelenmesidir. Bu yüzden Sühreverdî,
benliği, başka bir şeye muhtaç olmadan “kendi varlığını bilip göstermesi”
bakımından “nur”la anlatır (Hikmetü’l-İşrâk,). Her zaman için İşrâkî dünya
görüşünün kalbinde Kur’ân’daki meşhur nur ayeti de yankılanır:
“Allah göklerin ve yerin
nurudur.” (Kur’ân, en-Nûr 24:35)
Nasıl ki “Işık kendini
aydınlatmak için başka bir ışığa muhtaç değildir; benlik de kendini bilmek için
araya aracı koymaz.” (Hikmetü’l-İşrâk). Benliğin idraki de burada İşrâki
epistemoloji ile açımlanır ki buna “Huzurî bilgi/kendine açıklık” denir. Benlik,
temsil (resm) olmadan kendine kendinde hazır oluştur. Bu, bir tanım ezberlemek
ya da bir çıkarım yapmak değildir “bir buluş/bulunuş tecrübesi”dir. Bazen yoğun
bir acıyı veya sevinci “tarif edemem ama içimde apaçık” diye anlatırız; işte bu
açıklık, huzurî bilginin gündelik izdüşümüdür. Hikmetü’l-İşrâk’ta mealen şöyle
der “Bilginin aslı, nefsin kendine huzurudur.” “Nefsin kendine huzuru” aynı
zamanda kendine doğrudan şahitliğidir. Bunun için ne gereklidir? Riyazet ve
tecrit. Bu, çok geniş bir konu olmasına rağmen sadece şu kadarını ifade edelim:
Riyazet; az uyumak, az yeme-içme, devamlı zikir ve nafile ibadetler, ilimde
istikrar ve sebat, ilim uğruna seyahatler, derin tefekkür vb. uygulamalardır.
Peki, yöntemin sonunda ne olur? Tecrit belirginleşmeye başlar. Tecrit nedir?
Nefsi, bedenden soyutlamaktır. Nefsin bedenden soyutlanması demek, nefsin beden
vasıtasıyla değil, doğrudan kendini saf bir idrake taşıması ve bunun sonucunda da
yine doğrudan kendi kendine şahitlik yapmasıdır. Ancak o zaman “ben idraki”
berraklaşır ve ben “kendine şahit bir nûr” olur.
“Nefs, bedenden soyutlandıkça ve
“pas”tan arındıkça idrak de aydınlanır; insan daha yüksek nurlarla uyum
sağlamaya başlar. (Heyâkilü’n-Nûr).
Sühreverdî, Yezdan Şinaht’ta “Benliğin
işi, kendi parlaklığını artırmak ve düzenlemektir; yani nura göre yaşamaktır.” der.
Modern dünyadaki özne kibri, insanın ben idrakini yani kendine olan şahitliğini
perdeleyen bir narsizm olarak tezahür ederken, İşrâki Hikmet’in ben idraki,
narsizme indirgenemez bir açıklık taşır. Narsisizm “ben merkezciliği/ özne
kibrini” büyüterek perdeleme yaparken “kendine şahitlik” ise benliği arındırıp
nura açar. Sühreverdî’nin “benlik” tezi bir kapanma ve perdeleme değil, benin
kendine doğrudan açılmasıdır.
Sonuç olarak Sühreverdî’ye göre
benlik, kendi kendine zâhir/apaçık olduğunda kendine şahit bir nurdur. Bilgi,
ahlâk ve nefs terbiyesinin kavşağı da tam buradadır: Parlaklığını artır,
perdeyi incelt, nura göre yaşa. Böylece benlik yalnız “kendini söyleyen” bir
ses olmaktan çıkar; kendine şahit bir nûra dönüşür. Allâhu nûru’s semâvâti
vel ard… (Nur 35)
0 Yorumlar