Ticker

6/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

Muaviye’nin Saltanat Sirki: Akide, Şura ve Adaleti Beş Sahnede Yitirmek

Gürgün Karaman

Muaviye’nin Saltanat Sirki: Akide, Şura ve Adaleti Beş Sahnede Yitirmek

Muaviye, o kurnaz siyaset virtüözü, İslam’ın şura, istişare ve meşveret gibi pırlanta ilkelerini bir çırpıda askıya aldı; adeta “Ne gerek var ümmetin aklına?” dercesine, kolektif iradeyi bir kabile tiyatrosuna çevirdi. İlk dört halife, ümmetin seçimiyle makama yürürken, Muaviye sahneye fırlayıp, “Seçim mi? O da neymiş!” diyerek oğlu Yezid’i veliaht tayin etti. Böylece şura, istişare ve meşveret, bir anda “Emevi A.Ş. aile saltanatı” operetinin dekoruna dönüştü. İslam ümmetinin kolektif aklını, çöldeki bir serap gibi gasp etti; akideyi bir kenara itip, kabilecilik ve ganimet paylaşımını sahnenin başrolüne oturttu. Ama Muaviye’nin “icraatları” burada bitmez! O, adeta bir “siyasi sihirbaz” edasıyla, Hz. Peygamber’in sünnetini öyle bir yeniden yorumladı ki, sanki sünnet bir sihirli lamba, kendisi de cin çağıran Alaaddin! Çünkü o, Arab'ın dört dahisin den biriydi! Mesela, devlet yönetimini bir aile şirketine çevirmekle yetinmedi; bir de “itaat et, rahat et” sloganıyla ümmeti sadakat yarışına soktu. Camilerde hutbeler, onun PR ekibinin kaleminden çıkmış gibi, Muaviye’nin “hikmetli liderliğini” övmekle geçer oldu. Vergi toplama işini öyle bir “ganimet sanatı”na çevirdi ki, sanki zekât değil, kabile haraçları toplanıyordu! Muhalifleri “fitneci” ilan etme hızında dünya rekoru kırarken, farklı sesleri susturmak için “birlik ve beraberlik” nutukları attı. 

1. Hutbelerde Küfür Skandalı Sahnesi

Muaviye, tiyatrosuna öyle bir perde ekledi ki, akıllara ziyan! Hz. Ali gibi, Hz. Peygamber’in damadı, İslam’ın kılıcı, ilmin kapısı olan bir zata, cami minberlerinde küfür ettirdi. Evet, yanlış duymadın, ey yolcu! Hutbeler, adeta bir “Emevi karalama kampanyası”nın sahnesi oldu. Hz. Ali’ye lanet okutarak, sanki İslam’ın birleştirici ruhunu değil, bir kabile intikam tiyatrosunu yönetiyordu. Minberler, Hz. Peygamber’in “Müminler kardeştir” mesajını taşıyacağına, Muaviye’nin “Düşmanımı lanetlersen sadıksın!” naralarına mikrofon oldu. Ironiye bak ki, Hz. Ali’nin “Hak için susmam” duruşu, Muaviye’nin sahnesinde “Hak için sustur!”a çevrildi.

 
2. Hucr bin Adiy’in Şehadeti Sahnesi

Muaviye’nin tiyatrosunda bir de kanlı bir perde var: Hucr bin Adiy’in şehadeti. Hucr, Hz. Ali’nin sadık yoldaşı, hakikatin sesi, adaletin bayraktarıydı. Ama Muaviye, bu yiğit sahabinin sesini kısmak için kılıcını çekti. Hucr, Kufe’de, Hz. Ali’ye sadakati ve Emevi zulmüne karşı duruşu yüzünden hedef alındı. “Fitneci” yaftasıyla zincire vuruldu, işkence gördü ve nihayet 661’de, Muaviye’nin emriyle şehid edildi. Sanki Hucr’un “Hakkı söylemekten vazgeçmem” haykırışı, Muaviye’nin kulağında “Hakkı sustur, tahtın sağlam kalsın!”a dönüşmüştü. Ironik ki, Hucr’un kanı, Muaviye’nin “barış ve birlik” nutuklarının sahteliğini ortaya seren bir ayna oldu.

3. Herkes Eşit, Ama Bazı Kabileler Daha Eşit! Sahnesi

Muaviye, İslam’ın “insanlar arasında ayrım olmaz” ilkesini öyle bir yorumladı ki, Emevi kabilesi adeta ümmetin VIP kulübüydü! Ganimet dağıtımında, Şam’ın lüks pazarlarında altınlar Emevi elitlerine akarken, diğerleri “sabır” vaazlarıyla yetindi. Adalet, sanki bir kabile şenliğinde kimin daha çok pay alacağına karar veren bir kural kitabına dönüştü. Hz. Ömer’in “Devletin malı yetimin hakkıdır” düsturu, Muaviye’nin elinde “Devletin malı, sadık kabilenin hakkıdır”a evrildi.

Ara Sahne: Valilerle Survivor Oyunu Sahnesi:

Muaviye, valilerini öyle bir seçti ki, sanki liyakat değil, sadakat yarışması düzenleniyordu. Her vilayette bir “sadık adam” bulup, onlara “Ne yaparsan yap, yeter ki koltuğum sağlam kalsın” dedi. Bu valiler, adeta yerel krallar gibi hareket ederken, ümmetin hak arayan sesleri “fitne” etiketiyle susturuldu. Hz. Ebubekir’in “Bana itaat edin, ama Allah’a isyan edersem değil” sözü, Muaviye’nin dünyasında “Bana itaat edin, yoksa başınız ağrır!”a dönüştü.

4. Barış Tiyatrosu Sahnesi

Muaviye, “barış” kelimesini öyle bir kullandı ki, sanki her kılıç darbesi bir sevgi mesajıydı! Sıffin’de hakem olayını sahneye koyup, “Hadi barışalım” derken, bir yandan ordusunu hazır tuttu. Barış nutukları atarken, muhaliflerin kellesini saymayı unutmadı. Hz. Peygamber’in “İslam barış dinidir” ilkesi, onun elinde “Barış dedim, ama benim şartlarımda!” sloganıyla gölgelendi.

5. Lüks Sarayda Mütevazı Hz. Lider Sahnesi

Şam’daki sarayı, Bizans imparatorlarını kıskandıracak bir şatafatla doluydu. Ama Muaviye, halka “Ben sizden biriyim” pozu kesmeyi ihmal etmedi. Medine’nin sade mescidinde diz çöken halifelerin aksine, o tahtında ipekler içinde “ümmetin lideri” rolünü oynadı. Hz. Peygamber’in “Dünya malı geçicidir” uyarısı, Muaviye’nin sarayında “Ama geçici olana kadar keyfini çıkar!”a çevrilmiş gibiydi.

Velhasıl, Muaviye’nin tiyatrosu, şura yerine saray, istişare yerine entrika, meşveret yerine monarşi getirdi. Hz. Ali’ye küfür ettirerek minberleri kirletti, Hucr bin Adiy gibi hakikat erlerini şehid ederek adaleti gölgeledi. Ama ne diyelim, tarih sahnesinde böyle “dehalar” eksik olmaz; lakin ümmetin aklı, bu ironilerin gölgesinden sıyrılıp hakikati bulur, değil mi? Ha bir de tarihi kurtarma adına Hz. Muaviyeciler vardı... 

Ve Ebu Zer'in feryadı ve meydan okuması... "Ey Muaviye! Eğer bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan israftır. Eğer halkın parasıyla yaptırdıysan ihanettir."

Muaviye tarafından şehit edilen Hucr bin Adiy'in mezar taşına Muaviyeciler sahnenin perdesini kapatırken tarihin iki yüzlü mührünü şöyle vurdular "Bu, efendimiz Hucr b. Adi'nin – Allah ona rahmet etsin – mezarıdır. Onu sahibimiz Muaviye –Allah ona da rahmet etsin – öldürmüştür.” 

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement