Danışıklı Dövüş Kulübü’nün Adsız Bir Üyesi: Postmodern Şeyh |
Selam aleyküm sevgili danışıklı dövüş kulübü üyeleri!
Ey varlığın anlamını yumruklarda arayanlar, felsefenin çöldeki seraplarında kaybolup teolojinin ringinde gölge boksu yapanlar! İşte yine buradayız, kendi kendimize hem çarpışırken hem de tribünde kahkahalarla popcorn patlattığımızı hayal ediyoruz. Bu kez ring tam bir curcuna: Dücane Cündioğlu’nun felsefi labirentlerde kaybolan aforizmaları, Yusuf Kaplan’ın dünyayı kurtarma manifestoları, Altay Cem Meriç’in “Herkes sussun, ben konuşayım!” tiradları, Abdülkadir Şen’in bitmeyen tartışma rauntları, Cübbeli Ahmet’in vaaz şovları, Cübbesiz Mahmut’un özgürlük naraları, Edip Yüksel’in “Sadece Kuran!” isyanı, Diamond Tema’nın ateşli YouTube sahnesi, Mustafa Öztürk’ün akademik itirazları, Ahmet Arslan’ın akılcı soğukkanlılığı, İsrafil Balcı’nın tarihsel dedektifliği, Selefiler’in “Geri dön, sadece ilk nesil!” haykırışları, On Dokuzuncular’ın sayı fetişi, Kuran’cılar’ın metin aşkı, Mealciler’in çeviri sevdası, Mezhepçiler’in bölücü naraları, Siyonistler’in gölge entrikaları, Hurafeciler’in masalsı dünyası ve Modernistler’in “Hepsini yenileyelim!” hevesiyle dolup taşan bir arena! Ne muhteşem bir kaos, ne kutsal bir komedi!
Sizler, ki her sabah traş olmayı unutup aynada nihilizminize selam çakıp “Bugün de hiçbir şeyin anlamı yok, ama hadi Dücane Cündioğlu gibi derin bir aforizmayla kendimizi kandırmaya devam edelim!” diye inancını belirleyip güne öylece başlayanlarsınız. Varoluşun absürtlüğünü Yusuf Kaplan’ın manifestolarından ödünç alıp, sonra o borcu ödememek için evrenin bürokrasisine kafa tutanlar! Tanrı’yla bir kahve içsek, muhtemelen “Meşgulüm, Altay Cem Meriç’in tiradlarıyla Abdülkadir Şen’in tartışmalarını ayırmaya çalışıyorum!” derdi. Ama biz yine de sorarız: “Niye bu kadar karışık yaptın be üstad?” O da omuz silker “Siz istediniz özgür irade, alın da Dücane’nin felsefi bulmacalarında kaybolun!” diye cevap verirdi. Özgür irade dedik, değil mi? Hani şu, Yusuf Kaplan’ın “Milleti kurtaracağım!” naralarına, Altay Cem Meriç’in “Herkes yanlış, bir ben doğruyum!” çıkışlarına, Abdülkadir Şen’in “Hadi bir tur daha tartışalım!” enerjisine rağmen özgür olduğunuzu sandığınız o tatlı yalan.
Ey danışıklı dövüşçüler, teolojinin tiyatrosunda hepimiz aktörüz, ama sahne yanlış, replikler kayıp, kostümler karışık! Bir yanda Dücane Cündioğlu, felsefi aforizmalarla ringi duman edip, “Hakikat nerede?” diye sorarken, seyircilerin “Hocam, sen de kayboldun galiba!” diye gülüşmesini umursamıyor. Öbür yanda Yusuf Kaplan, dünyayı kurtarmak için manifestolar yazarken, kalemiyle evrenin kodlarını yeniden yazdığını sanıyor, ama Tanrı muhtemelen “Yusuf, biraz sakin, evreni zaten ben yazdım!” diye kıkırdıyor. Altay Cem Meriç ringin ortasında, “Herkes sussun, ben anlatayım!” diye haykırıp, entelektüel monologlarla rakiplerini nakavt etmeye çalışıyor, ama seyirciler “Altay, bu kaçıncı raunt, biraz nefes al!” diye bağırıyor. Abdülkadir Şen ise, “Hadi bir daha tartışalım, bu kez hakikat çıkar!” diyerek ringde bitmeyen bir tartışma şovu sergiliyor, sanki evrenin sırrı bir Twitter thread’inde saklıymış gibi! Peki ya diğerleri? Mezhepçiler, “Benim yolum en kutsal!” diye kutsal metinleri sopa gibi sallarken, Mustafa Öztürk köşede usulca “Ama tarihsel bağlam?” diye mırıldanıyor. Siyonistler, gölgelerde entrika çevirip İran’a itibar suikasti düzenlerken, Diamond Tema YouTube ringinde ateşli nutuklarla kitleleri coşturuyor, “Hakikat bende!” diye bağırıyor, ama seyirciler “Kamera nerede, zoom yapalım!” diye dalga geçiyor. Gazze mi? Onu yalnız bırakanlar, Ahmet Arslan’ın rasyonalist soğukkanlılığına sığınıp, “Bu raunt bizi aşar” diye mırıldanıyor. Ne güzel bir ironi, değil mi? İsrafil Balcı tarihsel gerçekleri kazıp çıkarırken, On Dokuzuncular “Her şey 19’un katında!” diye sayılarla göbek atıyor. Kuran’cılar ve Mealciler, “Metin her şeydir!” diye bağırırken, Cübbeli Ahmet’in “Şu taşı öp, cennet garanti!” hurafeleriyle Hurafeciler ringde masal anlatıyor. Cübbesiz Mahmut, “Herkes özgür!” diye nara atarken, Edip Yüksel “Sadece Kuran, gerisi yalan!” diye yumruk sallıyor. Modernistler ise, “Hepsini reforme edelim!” diye ringin ortasında manifesto taslağı karalıyor.
Ve ırkçılar! Tanrı’nın herkesi eşit yarattığını unutup, “Benim kimliğim seninkinden üstün!” diye gölge boksu yapanlar. Sanki evrenin DNA’sında bir hiyerarşi varmış gibi! Selefiler, “Geri dön, sadece ilk nesil!” diye bağırırken, Dücane Cündioğlu bir köşede, “Ama felsefe olmadan nasıl anlarız?” diye kahkahalarla iç çekiyor. Hurafeciler, “Bu duayı yedi kere oku, kurtul!” diyerek kutsal metinleri masallarla boğuyor, sonra da “Niye aydınlanamıyoruz?” diye hayıflanıyor. Oh, ne muhteşem bir danışıklı dövüş! Hepimiz aynı ringde, ama herkes kendi gölgesiyle kapışıyor, seyircilerse kahkahadan kırılıyor!Felsefenin koridorlarında dolanırken, Ahmet Arslan’ın “Akıl her şeydir!” sözünü alıp, “Ama yine de Yusuf Kaplan’la manifestolar yazacağım!” diye manifestoya çevirenleriz. Her yumrukta, varlığın anlamını ararken, bir yandan da “Acaba bu yumruk Tanrı’nın dikkatini çeker mi?” diye düşünmeden edemiyoruz. Çekerse ne olacak? Muhtemelen “Güzel şov, ama Altay, biraz kıs sesini; Abdülkadir, yeter tartıştın; Dücane, aforizmalarını topla; Yusuf, evreni kurtarmayı bırak!” deyip, bize evrenin koreografisini yeniden yazdırmaya kalkacak. Gazze’yi hatırlatır mıyız? İran’ı mı suçlarız? Irkçılığı mı savunuruz? Yoksa hurafelerle kendimizi mi avuturuz? Hepsi, bu absürt dövüşün parçası.
Sevgili üyeler, bu ringin en komik yanı, kazananın da kaybedenin de aynı kişi olması. Dücane’den Yusuf’a, Altay’dan Abdülkadir’e, Selefiler’den Modernistler’e, hepimiz hem gladyatörüz hem seyirci. Teolojik dogmalarla felsefi şüpheleri harmanlayıp, ortaya “Ne yapalım, madem buradayız, dövüşelim bari!” felsefesini çıkaranlarız. Öyleyse, bir sonraki rauntta görüşmek üzere! Yumruklarınızı kaldırın, ama lütfen aynaya çok sert vurmayın. Zira kırılan ayna, yedi yıl uğursuzluk değil, sadece kendi yansımanızla yüzleşmenin acısıdır: mezhepçiliğin, ırkçılığın, hurafelerin, sessizliğin ve Dücane’nin aforizmalarının, Yusuf’un manifestolarının, Altay’ın tiradlarının, Abdülkadir’in tartışmalarının kahkahalı utancı!
Bir sonraki Danışıklı Dövüş Kulübü yazımızda görüşmek umuduyla, sizleri kulübün o narin kollarına emanet ediyorum. Sevgiyle kalın...
0 Yorumlar