Ticker

8/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

Erenlerin Sohbeti

 

Erenlerin Sohbeti 

Erenlerin sohbeti arttırır marifeti,

Bî dertleri sohbetten, her dem süresim gelir.

 


Derdi olmayanı sohbetten/muhabbetten sürmüş müdür Yunus? Sürmeseydi söylemezdi yukarıdaki dizeleri değil mi? Çünkü muhabbet, Muhammed’le kemale eren bir hazinedir/gülistandır. Ve gülistana dadanan baykuşları, leş kargalarını bu bahçeden sürgün etmek de Yunusça bir tavır alışla olmalıdır.

1.

Bugün için var oluşun ontolojik, teolojik, metafiziksel nedenselliklerini, amaçsallıklarını tasfiye eden şeytani bir bilimcilik ve felsefecilik söylemi her tarafı kuşatmış gibi görünse de bu çatışmaların temelinde politik parametreler ve teorinin pratikteki umut yitimleriyle ilgilidir.

Öncelikle şunu görmek lazım: Soğuk savaş döneminin ideolojik akımlarının hükmü biteli bir hayli zaman oldu. Hakikat cihetinden ise ideolojisi olanın fikri olmaz. Borç bir felsefe ile felsefecilik yapanların bir felsefesi de olmaz.

Şu an için Türkiye'de İslam’la ve Müslümanlarla yapılan kavgada özellikle bilimcilik ve  Batı  felsefesi bir araç olarak devreye sokulmuş durumda. Borç alınmış bir felsefeyle İslam’ın derin hakikatini alt edebileceklerini zannedenler borç aldıkları felsefenin bataklığında batacaklardır. Bu konuya sonraki süreçlerde derinlemesine dalacak, aktörlerini ve temel iddialarını da deşifre edeceğiz.

2.

Var oluşun ontolojik, teolojik, metafiziksel nedenselliklerini, amaçsallıklarını bizlere yaşama tutunmanın gayelerini  ve anlamlarını verir. Fakat felsefe ve bilimcilik kılıklı ateist, agnostik, deistik tüm iddialar -ki bunlar, anlamın çıkmaz sokaklarıdır- bilimcilik libasını giymiş şeytani (Şeytan kavramı, hakikatlerden uzaklaşan, inkâr eden bir algı ve bilinç durumudur.) tavırlarla varlığın anlamını salt epistemik bir düzeye indirgeyerek literal bir putperestlik ve ısrarla paçozperestlik yapmakta direnmektedir ve dahi bu literal putperestlik cihetinden gerek reel alanda gerekse sosyal medyada sohbet odaları, youtube kanalları, facebook paylaşımları ile argümanlar üretmektedirler. Gri bir zekâ ile dil ile varlık ve varlığın anlamını salt epistemik söylemler üzerinden yürüterek İslam’ın hakikat çağrısına pervasızca saldırmaktadırlar.

3.

İslam’ın tüm değerler dizgesi "tevhid, ahlak ve adalet" üzerinden yükselir. Kitab-ı Kerim'in anası/merkezi budur. Nebevi geleneğin merkezi de budur. İslam’ın bugün için mesajı, dini anlayışlarda ne kadar bulanıklaşmış olursa olsun, özsel olarak İslam,  küresel ahlaksızlığa (lgbt, cinsiyet değiştirme, cinsel yönelim, faiz, tefecilik,  ailenin dağıtılması, sermayenin temerküzü, neslin katledilmesi vb.) güçlü ve tavizsiz itirazlar yöneltmektedir. Haliyle bu itirazlar, küresel kötülüğün/kapitalizmin işine gelmemektedir.

Popüler bilimcilik yaparak İslam’ı hedef tahtasına yerleştirip bu küresel kötülüğün cephanesindeki şeytani tüm mermileri kullananlar Nietzsche'nin İslam hakkındaki tabiriyle "insanın insan kalabilmesinin son imkân kalesini" (Bkz. Deccal) de yıkmaya azmetmiş durumdadırlar. Bu cephaneyi kullanırken öyle sohbetler dönmekte ki akla zarar! Hallac-ı Mansûr, Farabi, İbn-i Sînâ, Mevlana, İbn-i Arabi vb. simalar dahi Müslüman değiller! Ebu Cehil'in Yoldaşı, Hz. Yezid, Son Allah vb. daha nice takma isimler kullanan bu güruhlara karşı İslam’ın -sözüm ona- özünü/mesajını bulanıklaştıran dini anlayış ve pratiklerin de sebep olduğu bir vakıadır. Burada muvahhit/mücahid/mümin Müslümanlara düşen görev, bu bulanık suyu berraklaştırmak, puslu havayı darmadağın etmek, sözde insan hakları/inanç özgürlüğü libaslarını giymiş bu şeytani söylemleri parçalamaktır.  La ilahe illallah'ın anlamı ve ameli budur.

4.

Şeytani olana güzel görünmek adına yine sözüm ona kimi akademisyen, ilahiyatçı, aydın, felsefecilerin de onlarla birlikte arz-ı endam etmeleri "hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap" tavırları takınıp bunlara şirin görünmeleri Müslümanları savunmak değil, savunuyor gibi yapıp aslında bilinçli bir truva atı oynamalarıdır. Bu atları deşifre etmek de İslam’a vefa borcudur. Bu tahta bacaklı atların ayaklarını kırmak da Islami/insani/vicdani bir cihattır.

Bugün için Müslümanlara düşen İslam’ı/insanlığı ve Müslümanları/insanları hakkıyla savunmaktır. Çünkü kitabın kavlidir. "Zalimden başkasına düşmanlık yoktur." Hakikatleri çarpıtanlardan daha büyük zalim mi olur? Her zulüm, çarpıtılan hakikatler üzerinden kendini meşrulaştırır.  Çarpıtmalar, tahrifler almış başını gidiyor... Neymiş efendim! İbn-i Sina, Farabi, İbn-i Arabi vb. aslında Müslüman değillermiş. Kendi cephanesi zırvalamaya başlayınca Müslümanlardan dahi cephane devşirmeye çalışan bir paçozperestlik! Ve adı ateizim, deizim, agnostizm olan bilmem ne yamyam! Haydi, biraz daha hakaret edin, aşağılayın, Kur'an yakın! Belki hakikat size de uğrar!

5.

Müslüman kimliğimle ve Ehl-i Beyt'in direnişçi irfanıyla İslam düşmanlarının yüzlerine tükürme cesaretini peygamberin, ehli beytin,  annemin ve eşimin çileli imanlarından öğrendim. Artık bu self-oryantalistlerin kıçına tekmeyi basmak farz-ı ayndır. Misliyle mukabele haktır. Fakat edebimizi asla terk etmeden... Cesaret ve yiğitlik erdemlerimizi bırakmadan...

Peygamberin yatak odasına dahi girme terbiyesizliği ile teoloji kasanlar, akademik ünvanı, sosyal medya popülerliği ile epistemik putperestlik yapanlar! Ha gayret! Biraz sonra küfürde hakikate ereceksiniz!  Tabi kıçınıza tekmeyi yiyerek!

Şu unutulmamalıdır: Biz sussak, İslam susmaz! İslam sustuğunda da hepimiz Hakk’ın huzurunda insanlığın vicdanına hesap vereceğiz.  Ve siz kaybedenlerden olacaksınız! Çünkü atalarınız olan Firavun deryada boğuldu, Nemrut'u bir sinek öldürdü. Ebu Cehil tarihin kalbine cehaletin babası olarak kazındı.

Ve bizler yaşamaya devam ederek insanca kalmaya tarihin her kavşağında şahitlik görevimizi yaptık.

"tilke eyyamu nudaviluha beyne'n nas... Allahu nur'us-semavati vel'ard..."

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement