
Kendine gelmiş olanın gideceği yer bitmiştir, demişti bir pirim. İnsan, her yere gider ama kendine gelmekte hep zorlanır. İnsanın sahici anlamda kendisine gelebilmesi mümkün müdür? İnsan kendisine uzak düşen bir varlıktır. Bu nedenle hep arar. Neyi arar? Kendisini mi? Nerede arayacak? Hangi yoldan gidecek? İnsan kendisini arar mı? Kendisini arayan neyi bulur? Niçin aramalıdır? İnsan kendisine dönebilir mi kendisinden uzaklaştığı için? Kendinden uzaklaşmak kendini kaybetmektir. İnsan her şeyi arar ama kendisini neden aramaz? Kendini unutmak, kendilik/benlik bilincinin kaybolmasıdır. Ben’i bulmanın yolu da ancak ben’likten geçer. İnsanın "kendisi" ve "ben/lik"i nedir? İnsan sadece biyolojik bir kadavra mıdır? Ya da sadece biyolojik bir makine midir? Nedir insanın hakikati? Sonu gelmeyen sorular...
Biz
irfana ve hikmete ram olalım bu mes'elede. İrfan, insanın kendisiyle kendisine
dönebilmenin yolunu/tarikini ve dahi tarihini verir. İnsan tarihte ve bu tarih
içinde bir tariktedir. İnsan tariktedir çünkü bu dünyaya düşmüştür. Tarihtedir,
çünkü insan "ezeli-hadis" bir varlıktır Şeyhi Ekber'in tabiriyle.
Yani insan "yaratılan en büyük olaydır." Kolay değil olay olmak. Bu
olayın şokudur, şeytanı asi yapan. Bu
olayın şokudur meleklere soru sorduran. "Ya Rabbi! Yeryüzünde kan dökecek,
fesat çıkaracak bir olaydır bu." O gündür bu gündür insan olaydır. Bir
ağaç, bir kedi, bir kuzu, bir çiçek olay
değildir. Olayın üzerinde cereyan ettiği varlıklardır; bunların tarihi yoktur.
Çünkü insandır eylemlerini bir bilinçle ve bir iradeyle yapan.
İnsan,
Hakk’ın yarattığı en büyük olaydır. Hakk’a ahit vererek bir emanet
yüklenmiştir. Bu emanet dağlara ve göklere tevdi edilmiş, onlar bu emaneti
yüklenmekten kaçınmış ve bu sorumluluğu almamıştır. Buna karşın insan bu ahde
imza atmıştır. İşte bu olayın
büyüklüğüdür Hakk’ın insandan ahit alması. Olayın büyüklüğüdür insanın bu ahdi
çiğnemesi.

Hakk Teâla, önce âlemi yaratmış; sonra da bu âleme insanı mühür olarak vurmuştur. İnsan, Hakk’ın âleme vurduğu mühürdür; âlem, âdemle kemale ermiş ve böylece insan, varlığın ve Hakk’ın halifesi olmuştur. İnsanın halifeliği onun ancak kalbinin dönüşümleriyle mümkündür. Kalp döner de döner... Atar da atar. Niçin her dem döner? Niçin her dem atar? Kalbin her atışı hem ölümdür hem yaşam. Ölümü, özüne dönüşü; atışı da bu yaşama tutunma isteğidir. İnsan ancak kalbiyle yaşam ve ölüm denilen mengeneden kurtulabilir. Çünkü öleceğini bile bile yaşamayı göze alan tek varlıktır insan.
Hakk,
hiçbir mekâna sığmaz. Sadece mümin kulun kalbine sığar. Çünkü kalp,
mekânsızdır. Sınırsızdır. Hakk’ın nazargâhı da mazharı da kalptir. İnsan da
ancak kalbine dönüş yapabilirse hem kendine hem Hakk’a dönüş yapabilir.
Ancak
kalbine döndüğünde kendine ve Hakk’a dönüş yapabilirsin. Kalbine dön dostum,
kendine... Ancak kalbine dönüş yapabilirsin... Kendine gelebileceğin tek yol da
tek yer de kalbindir... Değil mi ki vahyin indiği mekân kalptir. İnsan da
vahiydir, kelebek de çiçek de… Çünkü tüm varlık âlemi Hakk’ın ayetidir. Ayetler
vahiydir, haberdir, göstergedir.
Kalbine dönüş yaptığında ancak kendine gelebilirsin. Kendine geldiğinde de gidecek hiçbir yerin olmadığını idrak etmiş olacaksın. Bunun için bir yol aramana da gerek yok. Yolcu sensin, yol da sensin... Yolunda ahdinle ve sabırla yürü. Verdiğin ahde vefa göster. Unutma; vefa sadakatten önce gelir. Vefası olmayın sadakati yoktur.

İnsanı
kendine getiren her yol kalptir. İnsanı kendine getiren her yer kalptir.
İnsanın kalbinin döndüğü ve attığı her mekân kalptir. Bugün için kalbimizin
yürüdüğü yol da gittiği yer de Gazze'dir. Gazze'de dönmeyen, Gazze'de atmayan
bir kalp, ahdine olan vefasını da sadakatini de yitirmiştir. İnsanlığın umut
yitimine sebep olan her birey, insanlık vicdanına kast etmiştir. Kalbine dönmeyen her birey, konuşsa da yürüse
de insan olduğunu iddia etse de bir çamur kütlesidir sadece. Kalbimize dönmek, insanlığın ortak vicdanına dönmektir.
İnsanlığın ortak vicdanına dönmeyen her birey insanlığın sırtında ağır bir
yüktür.
Yeryüzünün
neresinde kanayan bir yara varsa kalbin orasıdır. Çünkü kalp, kanayan yaradır.
İnsan yarası kadar insandır. Yarası olmayan insan değildir. Kurşun yiyen sol yanın sensin. Bu dünyada
kurşun yiyen her masum çocuk senin sol yanındır. Sol yanındır yârin ve yaran. Aşk da
orasıdır, maşuk da orasıdır. Aşk'ına,
Yaradan'a, Yâr'ine ve Yara'na sahip çık.
Kalbiniz
Gazze'de kalsın. Kalbiniz Gazze'deki çocukların göğsünde atsın. Bizleri, canlarını vererek kendimize getiren
Gazze'nin masumiyetine ve mücadelesine selam olsun.
0 Yorumlar