Ticker

8/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

Şemseddin Şehrezûrî: İşrakî Felsefenin Sadık Mirasçısı

Bu makale 110 kez okundu.

Gürgün Karaman

Şemseddin Şehrezûrî: İşrakî Felsefenin Sadık Mirasçısı

Şemseddin Şehrezûrî (1250, Şehrezur/1288 ), Kürt asıllı Müslüman bir filozof, metafizikçi, tarihçi ve hekimdir. İşrakîlik felsefesinin önde gelen temsilcilerinden olup, Şihabeddin Sühreverdî’nin (Şeyh-ül-İşrak) sadık bir izleyicisi ve bu felsefenin devam ettiricisidir. İlk İşrakî filozofu olarak kabul edilir ve İşrakîlik felsefesinin kurulmasından sonra geliştirilmesi ve felsefi-tarihi bilgilerin kaydedilmesinde önemli katkılar sağlamıştır.  Şehrezûrî, bugün Irak sınırları içinde yer alan Hemedan ile Erbil arasında yer alan Şehrezur’da doğduğu için Şehrezûrî nisbesiyle anılmaktadır. 1288 yılında hayatta olduğu bilinmekte, ancak ölümü hakkında kesin bir tarih yoktur. Şerhu Hikmetü’l-İşrâk’ın ferağ kaydı ise 20 Recep 685’tir. (11 Eylül 1286) Dolaysıyla Şehrezûrî’nin 1290'larda hala hayatta olduğu kesindir.

                                       

Sühreverdî’nin Hikmetü’l-İşrâk ve Kitâbü’t-Telvîhât adlı eserlerine yazdığı şerhlerle İşrakî felsefede önemli bir yer edinmiştir. Bu şerhler, kendisinden sonraki İşrakî düşünürler, özellikle İbn Kemmûne ve Kutbüddin Şîrâzî üzerinde büyük etki bırakmıştır.

En bilinen eseri, Nüzhat'ül Ervâ ve Ravat'ül Efrâ adlı biyografik sözlüktür ve bu eserinde eski Yunan ve erken dönem Müslüman bilginlerin hayatlarını ele almış olup çok hacimli bir eserdir.

Ayrıca Resâ’ilü’ş-Şecereti’l-İlâhiyye ve’l-esrâr-ür-Rabbâniyye adlı felsefe ansiklopedisi, onun önemli çalışmalarından biridir. Bu eserlerin, Sühreverdî’nin ölümünden yaklaşık 90 yıl sonra tamamlandığı belirtilir, bu nedenle Şehrezûrî’nin 1300’lü yılların sonlarına kadar yaşadığı öne sürülmüştür.

Şehrezûrî, Sühreverdî’nin İşrakî felsefesine en sadık kalan yorumculardan biridir. İşrakîlik akla, sezgiye ve ilahi aydınlanmaya dayalı bir felsefi sistem olup, akıl ve vahiy arasındaki dengeyi vurgular. Şehrezûrî, bu felsefeyi sistemleştirerek ve şerhleriyle açıklayarak, sonraki nesillere aktarılmasında kilit rol oynamıştır. Özellikle Sühreverdî’nin Telvihat ve Hikmetü’l-İşrak eserlerine yazdığı şerhler, İşrakî düşüncenin derinlemesine anlaşılmasını sağlamıştır. Şehrezûrî, İşrakiliği yaymak için diyar diyar gezip talebeler yetiştirdiğini kendisi belirtir.

Şehrezûrî ve İşrâkî Felsefedeki Yeri: Şemseddîn Şehrezûrî, İşrâkî felsefenin, kurucusu Şihâbeddîn Sühreverdî’den sonra en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. Sühreverdî, Hikmetü’l-İşrâk adlı eserinde, Kur’ân-ı Kerîm’deki “Ehl-i Kitâb” kavramından esinlenerek bir İşrâkî cemaatin varlığından bahseder. Bu cemaatin başında, eserin koruyucusu ve rehberi olan bir “kayyım bi’l-kitâb” bulunacağını belirtir. Bu kişi, eseri anlamada zorluk çekenlere yol gösterecek bir rehber konumundadır. Henry Corbin’e göre Şehrezûrî bu “kayyım bi’l-kitâb” unvanını kendi üzerine almayı uygun görmüş ve bu rolü üstlenerek İşrâkî felsefenin hem teorik hem de manevi gelişimine liderlik etmeyi amaçlamıştır. Bu durum, onun İşrâkî gelenekteki otoritesini ve kendine duyduğu güveni yansıtır.

Şehrezûrî, İşrâkî felsefeyi geliştirirken, bu felsefenin Meşşâî (Aristotelesçi) felsefeye karşıt yönlerini vurgulamış ve onun ilhamî/irfani, alegorik/sembolik ve fantastik özelliklerini güçlendirmiştir. Meşşâî felsefe, mantık ve akılcı yöntemlere dayalı bir sistem olarak daha çok analitik bir çerçeveye sahipken, İşrâkî felsefe de akılla birlikte aşka, sezgiye, ilahi aydınlanmaya ve sembolik anlatımlara dayanır. Şehrezûrî, bu sezgisel ve irfani yönleri derinleştirerek, İşrâkî felsefenin yalnızca bir düşünce sistemi değil, aynı zamanda bir manevi yolculuk olduğunu ortaya koymuştur. Onun eserlerinde, özellikle el-Meşâri‘ ve’l-Mutârahât gibi çalışmalarında, felsefi kavramlar ile irfani ve dini unsurlar arasında bir köprü kurularak, insan ruhunun ilahi hakikate ulaşma süreci ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir. Bu bağlamda, onun katkıları, felsefenin daha sezgisel ve sembolik yönlerini öne çıkarmış, böylece İşrâkî felsefeyi yalnızca akılcı bir disiplin olmaktan çıkararak bir yaşam tarzı ve manevi bir rehber haline getirmiştir. Bu yönüyle İşrâkî tavır hem evrensel bir tavırdır hem de ameli bir yaşam seçimidir.

Şehrezûrî’nin İşrâkî felsefeye katkıları, onun Sühreverdî’nin mirasını nasıl ele aldığına bakıldığında daha iyi anlaşılır. Sühreverdî, İşrâkî felsefeyi bir “nur felsefesi” olarak tanımlamış ve evrenin ilahi bir ışık hiyerarşisi üzerine kurulu olduğunu öne sürmüştü. Nur kavramı hem duyusal ışığı hem de duyusal olmayan bir hakikati ifade eder.

Bu sistemde her varlık, ilahi nurun bir yansıması olarak varlığını sürdürür ve hakikate ulaşmak, bu nurun kaynağına yaklaşmakla mümkündür. Şehrezûrî, bu nur metafiziğini daha da geliştirerek özellikle insanın ilahi nur ile olan ilişkisini ve bu ilişkinin dini/irfani deneyimlerle nasıl güçlendirilebileceğini detaylandırmıştır. Onun yazılarında alegorik anlatımlar ve sembolik hikâyeler sıkça kullanılarak soyut felsefi kavramlar daha anlaşılır ve etkileyici bir şekilde sunulmuştur. Örneğin, onun eserlerinde yer alan mitolojik ve dini imgeler, okuyucunun felsefi hakikatleri yalnızca akılla değil, aynı zamanda hayal gücü ve sezgiyle kavramasına olanak tanır.

İşrâkî felsefe literatüründe, Kutbüddin Şirâzî’nin (ö. 710/1311) yorumları genellikle resmi bir otorite olarak kabul edilse de Şehrezûrî’nin etkisi yadsınamaz. Kutbüddin Şirâzî, özellikle Şerh-i Hikmetü’l-İşrâk adlı eseriyle Sühreverdî’nin fikirlerini sistemleştirerek daha geniş bir kitleye ulaştırmış ve İşrâkî felsefenin kurumsal bir çerçeve kazanmasına katkıda bulunmuştur. Ancak, Şehrezûrî’nin daha sezgisel ve mistik yaklaşımı, İşrâkî düşüncenin ruhani boyutlarını koruma ve geliştirme açısından eşsiz bir yere sahiptir. Onun eserleri, Kutbüddin Şirâzî, İbn Ebî Cumhur el-Ahsâî (ö. 904/1499’dan sonra), Mir Dâmâd (ö. 1041/1631) ve Sadreddîn Şirâzî (Molla Sadra ö. 1050/1641) gibi sonraki İşrâkî düşünürler için temel bir kaynak olmuştur. Özellikle Sadreddîn Şirâzî’nin (Molla Sadrâ) el-Hikmetü’l-Müte‘âliye adlı eseri, İşrâkî ve Meşşâî felsefelerin bir sentezini sunarken, Şehrezûrî’nin irfani ve sezgisel yaklaşımlarından büyük ölçüde etkilenmiştir.

Şehrezûrî’nin etkisi, yalnızca felsefi literatürle sınırlı kalmamış, aynı zamanda İslam dünyasındaki manevi ve entelektüel çevrelerde de derin bir iz bırakmıştır. Onun eserleri, özellikle tasavvuf ve felsefenin kesişim noktasında önemli bir rol oynamış, bu iki disiplinin birbirini beslemesine olanak sağlamıştır. İşrâkî felsefenin, akıl ve sezgi arasında kurduğu denge, Şehrezûrî’nin yorumlarıyla daha da zenginleşmiş ve bu felsefe, İslam düşünce geleneğinde özgün bir yer edinmiştir. Böylece Şehrezûrî, İşrâkî felsefenin hem teorik hem de manevi gelişiminde kalıcı bir iz bırakmış, sonraki nesiller için bir ilham kaynağı olmuştur.

Bazı kaynaklarda, Sühreverdî’nin Halep’te hapsedildiği sırada yanında bulunan “Şems” adlı bir öğrencinin Şehrezûrî olduğu iddia edilse de bu iddia kesinlikle doğru değildir. Hilmi Ziya Ülken, Sühreverdî’nin ölümünden uzun süre sonra Şehrezûrî’nin hâlâ hayatta olduğunu belirterek bu iddianın doğru olamayacağını savunmuştur.

Şemseddin Şehrezûrî, İşrakî felsefenin sistemleştirilmesinde ve yayılmasında önemli bir figürdür. Eserleri, İslam felsefesi ve tarih yazımı açısından değerlidir ancak hayatına dair sınırlı bilgiler nedeniyle biraz da gizemli bir kişilik olarak kalmıştır.

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement