![]() |
| Abdulvahap Sert/Yazar |
"Zafer, slogan atanların değil, aklını kullananlarındır."
...
Kur'an mushafının yüzünü açtığımızda gözlerimize müşrik zihniyet ve Yahudi mantığına dair vurgular çarpar. Öğretisi İslâm (Ali İmran 19) olup sonradan Yahudileşen çömez Batı, ahde vefasızlık, döneklik, tahribat, sadece dünyevî olanı biriktirerek Hz. Musa ve Hz. İsa'ya ihanet etmiştir. "Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir." (En'am 159) Kur'an'a Yahudiliğin bölücü, üçkâğıtçı "lanetli mantığına" dair kıssalar, meseller, uzun pasajlar serpilmiştir. Kur'an'ın Yahudilere olan güçlü muhalefetine rağmen Hz. Peygamber şahsında ve inananlara hitaben "Senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur" vb. uyarılarına rağmen, genelde insanlık, özelde Müslümanlar müşrikleşme ve Yahudileşmekten kendini alamamışlardır. İslâm inancına göre Yahudilerden değil, Yahudileşme ve müşrikleşmekten korkmalıdır.
Bu lanetlenmiş mantığa Gürgün Karaman "Kur'an ve Özgürlük" kitabıyla, geçmişten günümüze insanlığın Yahudileşme eğiliminin felsefî, sosyolojik kodlarının "ipini pazara çıkarıyor." Kitapta yazarın tarih bilinci, sorumluluk şuuru, ufaktan sertleşen bir üslûbu var. Bu da İslâm toplumlarının damarlarına kadar işleyen Yahudileşmenin folklorik tezahürleri karşısında aydın, şeyh, hoca gibi kimliklere sahip zevatın pasifize oluşu, duyarsızlığı, doğal olarak yazarda ve bilinç sahibi insanlarda sertliğe yol açıyor. Sert üslûptan kastımız yazarın düşünmeye, fikir üretmeye yönelik balyoz etkisi yaratacak sözleri ve sunduğu bakıştır. Yani kitapta tekfir, aşağılama söz konusu değildir. Özellikle pasifize olmuş sözde düşünce insanları, entelektüel kesim bu dili elbette sert bulacaktır. Çünkü sorumluluğu üstlerinden atmak isteyen beceriksizler daima başkalarını "aşırıcılık" ile suçlamışlardır.
"Kur'an ve Özgürlük" kitabı bizi Kur'an meşalesiyle aydınlanmaya çağırıyor. Kitabı okuyunca Kur'an'ın çağlarüstü aydınlatan meşalesinin insanlığa yol göstermeye devam ettiğini bir kez daha görebiliyoruz. Yeter ki kerim kitabımızı üzerinde dura dura okumaya ve anlamaya çalışalım.
Kitabın güncel meselelere dair bir şuur oluşturmayı hedeflediğini belirtmemiz gerekiyor. Meydan sloganlarıyla insan yığınlarını peşinden sürükleyen, gırtlak patlatan akım, aklı, tefekkürü dışlamış olduğundan, ayetler onların elinde yol göstermekten ziyade mızrağa ve hançere dönüşüyor. Hatta şehvet kabartan softa soytarıların Allah'ın ayetleriyle fantezi ürettiklerini bile görmekteyiz. Slogan ve fantezilerle zaferler kazanılmaz. Zafer ve başarının bağırtılarla değil; ilim, bilgi ve şuurla kazanılacağını artık öğrenmemiz gerekiyor. Meydan ve kürsülerde sesimizi yükseltmek yerine sesimizin kalitesini yükseltmek elzemdir. Gürültü çılgınlığı insan onuruna yakışmayan çirkin bir eylemdir. "Zafer, slogan atanların değil, aklını kullananlarındır."
Belki itici olacak ama yine meydanlarda kola, dondurma mücahitliği yapan boykotçu akım biraz da Yahudi mantığı ile ilgili birkaç kitap okusa fena olmaz. Çünkü gözlemlediğimiz kadarıyla Yahudi düşmanlığı yapan kanaat önderleri, tele-vaizler ve sakal-ı şerifçilerin Kur'an'ın bu muhalif ruhunu anlamadıklarını; toplumların değişen doğasından habersiz olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Cips yememek yerine Yahudileşme tehlikesine ve vahyin ufkuna odaklanmak, topluma yön veren kişi ve grupların boynuna borçtur. Vahyin ufkuna odaklandığımız takdirde simülasyon ve panoptikonikleşen dünyayı anlayacak, yıllardır boykot paradigması üretemeyen entelektüel acizlikten de kurtulacağız.
İşte tam da bu noktada "Kur'an ve Özgürlük" kitabı modern insan idrakine vahyin tekâmülü nasıl olmalı sorusunun cevabını veriyor. Kitap "Felsefî Yorum" ve "Nebevî Yorum" olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Batı felsefesi, Batılı düşünce insanları eleştiriliyor. Yahudiliğin tüm düşünsel, siyasal, ekonomik paradigmasının "Arz-ı Mev'ud" üzerine kodlanmış olmasından söz ediliyor. Bu kodlanmışlık, Yahudiliğin "etnik, teolojik üstünlükçü, emlakçı, tefeci bir dünya görüşüne sahip olmasıyla alâkalıdır." Her ne kadar "Arz-ı Mev'ud" muhafazakârlarca dile getirilen bir mesele olsa da, Yahudiliğin lanetli bilincinin felsefî, sosyolojik yapısına derinlemesine inilmiyor.
Yahudiliği kıyasıya eleştiren Batılı bazı filozoflar çıkmış olsa da Batılılar onların tezlerine, antitez bir yapı, bir medeniyet inşa etmişlerdir. Belli başlı bazı nüansları kullanarak avam tabirle kendi fikir babalarından doğrulttukları "kolonizatör Siyonist" kazığı dünyanın her tarafına dikmeyi başarmışlardır. Keza materyalizm, Marksizm, rasyonalizm, sekülerizm, Siyonizm, kapitalizm Yahudileşmenin eserleridir. Bu yönüyle insanlığın başına bela olan ehl-i kitap değil Yahudiliktir. "Yahudilik halk değil, mantıktır." Buradan bakıldığında "Lanetli kavim yoktur, lanetli mantık vardır." Bu mantık da insanlığın kıyametidir. Batılılara göre Yahudiler kutsal ve seçkindir, onlar dışındaki herkes onlara hizmet etmek için vardır. Onlara hizmet etmeyenler aşağılık olduğuna göre diğer coğrafyalar, mekân ve zeminler yok edilmelidir. Öyleyse Üstad Gürgün Karaman'ın belirttiği üzere vaad edilen "Arz-ı Mev'ud" da bu kolonizatör düşüncenin seçkin coğrafyasıdır. Bu coğrafyayı bir an önce elde etmek için her türlü kan ve vahşet mübahtır. Buna karşın İslâm’da ise esas olan insanlığın birliğidir.
İkinci bölümde Kur'an kıssaları bağlamında modern-kapitalist, post-kolonyal düzenin konumlanmasında, vahyin ufkuna odaklı bir yapı söküm/çözümlemeler söz konusu ediliyor. Hz. Musa, Musa-Hızır, Musa-Firavun, Musa-Karun, Musa-Salih kul (Hızır) kıssalarının yorumlanması bir tefsir görünümü arz etse de tefsir değildir. Tefsirler genellikle veri konumunda olup yerleşik tapularla ilgilenmezler (istisnalar hariç). Gürgün Karaman bu ve benzeri kıssaları Musa, Salih, Harun, Hızır ve sihirbazlar tarihin belli bir zamanına işaret eden, fakat kıssaların şimdiye; şimdinin dünyasında anlam üreten, tasavvur inşa eden, tüm zamanların konjonktürel yapısına dokunan "Hak" kıssalar olarak değerlendiriyor. Böyle bir okuma şekliyle aynı zamanda kerim kitabımıza mezhep, meşrep, tarikat, milliyetçilik gibi dar kalıplardan kurtarılarak evrensel dinamizm kazandırılıyor. Daha net bir ifadeyle, kitapta Kur'an kıssalarının modern kapitalizme vahyin çözümleri, modern insanın vahiy ile irtibatının nasıl sağlanacağı savı ön plandadır.
Ayrıca Üstad Gürgün Karaman, muhafazakâr camialarca "Kıssalar birer mitolojik unsura, masal, efsane, hikâye konumuna düşürülmüştür" gibi tespitleriyle teolojik şizoların kerim kitaba yapılmış en büyük katliam olarak değerlendirir. Biz de haklı bir gerekçeyle; eğer Kur'an tarih başlatan bir kitap olarak medeniyet inşa edecekse kıssaların bu dar kalıplardan çıkartılıp Akif'in ifadesiyle çağın idrakine sunulması şarttır diyebilmeliyiz.
Kur'an'ı çağa uydurma ve çağı Kur'an'a uydurma gibi söylemler de "vahyi hitap seviyesinde ele alınan bilgi nesnesine indirgenmekte; söylem, slogan, retorik, metafor, mecaz vb. indirgemelere tâbi tutmaktadır." Kıssaların vakıaya, modern insan idrakine dair tekabülüne değinilmemektedir. Yazarın bu ve benzeri iddiaları gereğince Kur'an, insanlığı kucaklayan evrenseli ıskalamadan tarihî yeniden başlatan kitap olarak Kur'anî figürler (Firavun, Karun, Haman) ve olgular tüm çağları aşıp bugün de varlığını devam ettirmektedir.
Örneğin:
Firavun:
"Ülkede halkını kastlara ve sınıflara bölmüştü." (Kasas 4) Firavun sistemi sadece tarihte kalmamış, tüm çağlarda devam etmiştir. Doğu, Batı tanımlaması, birinci, ikinci, üçüncü dünya ülkeleri gibi tanımlamalar Batı'ya ait olup "kolonizatör-tefeci bezirgan-tapu sicil kaydı" zihniyetinin ürünüdür.
Karun: Firavun sisteminin sermayedarıdır.
Haman: Gökdelen, rezidans, kule ustasıdır. Dev gökdelenler ve Zemzem Tower gibi yapılar Haman'ın israf makinesinin ürünü olup şatafat, israf, marka, moda, patent ve reklam ayağını temsil eder. "Firavun, ey Haman!" dedi, "Madem ki Musa, tüm varlıkların efendisi olan bir tanrıdan söz ediyor, o hâlde bana öyle yüksek bir kule yap ki, tepesine çıkıp göklere açılan yollara ulaşayım!" (Mümin suresi 36.)
Hz. Musa'nın Hz. Salih'e sığınması, yanında çalışması ve kızı ile evlenmesi "siyasi sığınma" ahlâkının nasıl inşa edildiğine örnek teşkil etmektedir. Musa-Hızır kıssasında bilgi sisteminin inşası, bilgiye sabırla katlanmayı öğretir.
Entelektüel mücadelenin, özgürlüğün temel araçları; sihirbazlar, Asa-yı Musa, Yed-i Beyza ve Benî İsrail'in temel karakteri samirilik geniş yelpazede ele alınmaktadır.
"Kur'an ve Özgürlük", hem tarihsel bilinç hem de modern idrak açısından ufuk açıcı bir eser. Bu yıl okuduğum en etkili çalışmalardan biri oldu. Üstad Gürgün Karaman hocamızın kalemine bereket...
Okumak isteyenler için sipariş linki:
https://www.kitapyurdu.com/yazar/gurgun-karaman/184798.html?srsltid=AfmBOoqYEzayoXxij7cr8vjFTiwZPL7DhVwr8AgtcNmfsTz_PF615XbO



0 Yorumlar