Ticker

8/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

Vahdet Nutukları Arasında Gazze'nin Çığlıkları: Ümmet Kardeşliğinde Bir Çay Molası!



Postmodern Şeyh


Ey cemaat, ey ümmetin sevgili fertleri, toplanın ki bir vahdet şöleni başlasın, ama bir yandan da Gazze’deki çaresizlik, açlık ve soykırımın gölgesinde yüreklerimiz sızlasın! Alimlerimiz, kanaat önderlerimiz, tarikat şeyhlerimiz, cemaat liderlerimiz mikrofonları kapmış, Kur’an’dan ayetler, hadislerden inci taneleri, sahabe hayatından destansı kıssalarla bizleri ümmet kardeşliğine çağırıyor. Ama bir an durup düşünelim: Ebu Ubeyde’nin “Siz Allah’ın katında bizim hasımlarımızsınız” feryadı kulaklarımızda çınlarken, bu kadar “kardeşlik” nutku, bu kadar “vahdet” çağrısı neden Gazze’deki açlığı dindirmiyor, çaresizliği gidermiyor? Acaba cihad, sadece nefsimize karşı değil de, soykırım karşısında suskunluğa karşı mı olsa?

Her köşede bir alim, “Ümmet bir olsun!” diye haykırıyor; her ekranda bir kanaat önderi, “Kardeşlik imanın gereğidir!” diye coşuyor. Tarikat şeyhleri, “Vahdet yolunda yürüyün!” derken, cemaat liderleri, “Ümmet kardeşliği bizimle başlar!” havasında. Ama gel gör ki, vahdet genelde kendi tarikat sokağında, kendi cemaat mahallesinde bitiyor. Gazze’de çocuklar açlıkla, bombalarla mücadele ederken, biz burada ayetleri “Bu bizim cemaate daha uygun” diye mi okuyoruz? Hadisler mi? Onlar bazen vahdet köprüsü, bazen de “Senin hadisin benimkinden zayıf” tartışmasının bahanesi. Ebu Ubeyde’nin isyanı, sanki sadece bir sosyal medya paylaşımı kadar yankılanıyor; sonra ekranı kaydırıp geçiyoruz.

Sahabe hayatı anlatılırken, ümmet kardeşliğinin o muhteşem örnekleri sıralanıyor. Ama bir cemaatte sahabe kahraman, diğerinde “Eh, o kadar da değil” muamelesi görüyor. Cihad dedikleri, kimi için kalemle, kimi için klavye ile, kimi içinse kürsüden gürleyen vaazlarla. Peki, ya Gazze’deki çaresizlik? Soykırımın gölgesinde ümmet kardeşliği, bazen bir dua, bazen bir yardım kampanyası, ama nedense çoğu zaman “Bir şeyler yapmalı” deyip geçiştirilen bir temenni. Açlık, ümmetin yüreğinde bir yara, ama o yarayı sarmak için koşanlar kadar, “Bu iş devletlerin görevi” deyip oturanlar da az değil.

Peygamber’in sünneti, “Ümmetim, ümmetim!” diye yanıp tutuşurken, bizler sakal uzunluğunda, misvak kullanımında takılıyoruz da, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisini Gazze’ye, açlığa, çaresizliğe uzatamıyoruz. Kur’an, “Oku!” diyor, ama biz genelde “Dinle!” modundayız; alimin, şeyhin, liderin vahdet nutkunu dinle, yeter. Kendi aklımız mı? O, ümmet kardeşliği maçında yedek kulübesinde, Gazze için bir şeyler yapmak için hocadan işaret bekliyor.Sevgili dini otoritelerimiz, sizler olmadan bu vahdet yolunu, bu ümmet kardeşliğini nasıl bulurduk, bilemiyoruz. Ama bazen diyoruz ki, acaba Allah, “Biraz da kendiniz düşünün, Gazze’deki kardeşlerinize el uzatın” mı diyor? Kur’an’ı okuyup, peygamberi örnek alsak, sahabe gibi samimi olsak, belki vahdet kendiliğinden gelir, ümmet kardeşliği kürsülerden taşar, Gazze’deki açlığa, çaresizliğe, soykırıma karşı bir umut olur. Ne dersiniz, Ebu Ubeyde’nin feryadını bir an olsun içimizde hissedip, bir mola verip hep birlikte bir çay içsek mi? Belki o sırada iman da, cihad da, vahdet de bize kendi lisanınca konuşur; ümmet olarak el ele, gerçekten kardeş olur, Gazze’yi unutmaz, çaresizliğe çare ararız.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement